31 Mart 2013 Pazar

Tezatlar Ülkesi!

Şimdi sizinle sabah yürüyüşümden kareler paylaşacağım. Eminim ''Ne muhteşem yerler!'' diyeceksiniz..

 
 
 
 
Şimdi de madalyonun öteki yüzünü görelim; bu ikinci yüz benim  içimi çok acıtıyor.
 
Aşağıdaki  karelerde gördüğünüz molozlar ve çöp yığınları  yukarıdaki ağaçlıklı yolun hemen beş on metre aşağısında yer almaktadır. Hemen yanından beş hatta yedi yıldızlı otellere giden ana yol geçmektedir. Oteller de molozların neredeyse yanı başındadır. Yani ana yolun  kaldırımında yürürken başınızı sağa çevirdiğiniz zaman ağaçların arasından bu iğrenç görüntüleri görürsünüz. 
 
 
 
 
 
 
Benim kullandığım yürüyüş yolunu ve bisiklet yolunu kullanan  onlarca turist, bu görüntülere şaşkınlıkla bakıyorlar ve kınayıcı aşağılayıcı sözler sarfediyorlar. Bu sözleri duyunca utançla  uzaklaşıyorum çünkü bu durumun hiç bir savunması olamaz.
 
Kısacası dostlar, bu postu da utanarak ama bir tepki olarak  yayımlıyorum. Çünkü bu çöp yığınları ve molozlar için verdiğim dilekçeye yanıt dahi verilmedi. Üstelik yığınlar gün geçtikçe büyüyor.. Tıpkı benim üzüntüm ve utancım gibi..
 
 
 


 

Tanrım, bana kitap dolu bir ev, çiçek dolu bir bahçe ver!





Ne güzel sözdür;

"Tanrım, bana kitap dolu bir ev, çiçek dolu bir bahçe ver.".
Konfüçyüs

Günümüzün materyalist dünyasında çok az insan tarafından tam anlamı ile algılanan bu söz, biraz popülist, biraz entellektüel özentisi olma ile sınırlı kuru bir söylem olarak kalıyor ne yazık ki..  Çünkü kitabın, bahçenin, çiçeğin böceğin, toplumun büyük bir kesiminin öncelikleri arasında olmadığını düşünüyorum. Oğlumun bir yazısını okuyunca anımsadım bu sözü.

''Yeni otomobillerin, cep telefonlarının, kameraların ve belirli bir mesafede bize sunulan şeylerin fiyatlarına, özelliklerine bakıyoruz internetten. Hesap yapıyoruz, taksitler, bütçeler, fedakarlıklar için.. Kredi kartı limitlerimize, maaşlarımıza, alacaklarımıza, borçlarımıza odaklanıyoruz. Daha fazlasını istiyoruz. Birileri de Orta Doğu haritasını açmış kentlerin, su ve enerji kaynaklarının hesaplarını yapıyor bizden çok daha fazla aritmetik bilerek. Mağaraların, dağların, silahların, bombaların ve ölülerin sayısı, satılık gazetecilerin, kandırılmış politikacıların, zindandaki tutsakların, korkak yığınların adedini oranlıyorlar. Raporları, danışmanları, istatistikleri, veri madenciliği yapan üstün zekalı laboratuvar fareleri, bizden çok daha fazla paraları var. Küçük hesaplar yapmaya devam ediyoruz. Üç günlük dünyada üç kuruşluk şeyler için kendimizi tüketmeyi sürdürüyoruz. Paha biçilemez zenginliklerimiz, benliğimiz, dirliğimiz karanlık adamlar tarafından çalınırken… “Daha fazlasını” istiyoruz, her şeyimiz yağmalanırken…''

Böyle söylemiş Onur.. Ben ısrarla yineliyorum sevgili oğlum; dileyen herkese ve bana önce sağlık, dirlik ve düzen ile yaşam sevinci, sonra da
 "Tanrım, bana kitap dolu bir ev, çiçek dolu bir bahçe ver''

30 Mart 2013 Cumartesi

Saksıda Ananas Yetiştirme

Bir yabancı sitede görünce gözlerim parladı! Meğer bu enfes meyve saksıda yetiştirilebiliyormuş..
http://www.rickswoodshopcreations.com/pineapple/pineapple.htm  burada adım adım anlatılmış.
Keşke deneyip sonuç aldıktan sonra paylaşabilseydim ama bunun için en az 24 ay, hatta 36 ay beklememiz gerekiyormuş:((  Evet biliyorum, bu oldukça uzun bir süre ama değer bence. Ne de olsa biz ıslak pamuklar üzerinde  fasulye çimlendirip bebek fasulyelerin büyüyüşünü hayranlıkla seyreden bir çocukluk yaşamış kuşaktanız. Bir de  saksıda ananas yetiştirebilirsek iki yıl boyunca beklediğimizi  o an unuturuz, öyle değil mi? Neyse fazla uzatmadan saksıda nasıl ananas yetiştirebileceğimizi özetliyeyim;

Bu sitede iki ananasla denemeniz öneriliyor, biri çürürse diğeri yedek olsun diye.

Olgun, sarıya yakın renkli, taç yaprakları yeşil olan iki ananas seçilecek ve  yaprak  kümesi avuç içine alınıp burkularak meyveden dikkatlice ayrılacak. (resimde görüldüğü gibi ) Bu işlemi keserek yapanlar da varmış. Alttaki fazla yapraklar sanırım elle kopartılıyor.


Meyveden ayrılan fide adayı yeşil taç yapraklar bir iki gün kuru bir yerde bekletilecekmiş.
Daha sonra da içinde bir miktar su olan iki cam kaba daldırılıp iki üç günde bir suyun değiştirilmesi gerekiyormuş.

Bir süre sonra saçaklanıyorlarmış.
 
 
Yani şöyle olacaklar 
 
 
Artık saksılara dikilme zamanları. Tercihen iki toprak saksının dibine bir miktar mozaik ya da çakıl taşı konulacak. Sonra perlitle karıştırılmış kaktüs toprağı doldurulup ananas fideleri dikilecek.
 



Şimdi gelelim asıl püf noktalarına; yani saksıları nerede, hangi koşullarda bulundurmalıyız? Su ve ışık ihtiyacı nedir?
 
Pencere önü öneriliyor. Toprak ne çok kuru ne de çok ıslak olmalıymış. Elinizle kontrol edip hafif nemli  olacak miktarda ve sıklıkta  sulayın diye not düşülmüş. Bitki gelişmeye başladıkça haftada bir kez sulamak yeterliymiş.
Ananasımız altı ile sekiz haftada  güçlü kökler veriyormuş.  Yaklaşık iki ay sonra yeni bir bitki olarak gelişiyormuş. Bitkinin büyümesi durursa saksı dışına alıp köklerde çürüme olup olmadığına bakmanız tavsiye ediliyor.
 
En az 6 saat aydınlık istiyormuş. Soğuk günlerde içerde tutmak, maksimum güneş ışığı için cam önünde tutmak  gerekiyormuş. yaz aylarında saksıyı bahçeye önce yarı gölge bir yere , sonra da güneş yanığı olmayacak şekilde  bol ışık alacağı bir yere koymak gerekiyormuş. Ayrıca büyümesine bağlı olarak saksı değişimi yapılmalıymış.
 
 Bu uzun süreci başarı ile tamamlayıp ananas yetiştirebilir miyim bilemiyorum ama pazarda çok güzel ananasların bulunduğu şu günlerde denemek istiyorum.
 
Son olarak bir de şu sayfaya göz atın, burada bir de videolu anlatım var. Yalnız videonun sonunda ananası topraktan çıkarması çok saçma!
 

28 Mart 2013 Perşembe

Bahçemdeki ve Çevremdeki Sarışın Güzellikler

Şu günlerde  çevremde ve bahçemde bir sarı ihtişamı var ki, görülmeye değer..

Mimozaları daha önce görmüştünüz. Bakın başka hangi sarışın güzelliklerle karşılıyoruz baharı:
 
 
Sarı sukulentler, verandamızın önündeki çiçeklik bölümünü tamamen kapladılar. Kırmızı ve mercan rengi olanları ile harika bir görüntü oluşturdular. Gerçi misafir kediler pek rahat vermiyorlar ama neyse ki nazlı değiller.  Hem de aylarca çiçekli kalıyorlar.
 
 
Koyungözü çiçeklerimizin bir kaç rengi var ama sarılar ve sarı-oranj çizgililer daha çok açtılar.


Jane Hanım koyungözlerini çok seviyor:)

Merdiven altımız yağmur yağınca ya da bahçe sulanınca çamur oluyordu. Biz de o bölüme toprağı tutsun diye yonca ektik. Henüz tamamen yayılmasalar da sapsarı açtılar.

 
Papatya ailesinin bir çeşidi olan sarı papatyalar beyazları ile boy ölçüşüyorlar
 
Bahçemizdeki sarışın güzellikler arasında biri var ki,  tüm kış boyunca enfes kokusu ile mutfağımızı şenlendirdi, vitamin depomuz oldu. Bir yandan çiçek  açarken, dalında  hala meyveleri olması ne harika değil mi?
 
 
Bu sarı kır çiçekleri sitenin yakınlarındaki tarlalarda  göz alabildiğince yayılmış. Üzerlerinde arılar çılgınca bir tempo ile  bal özü topluyorlar. Bir demet toplayıp vazoda dayanıp dayanmayacaklarını denemek istedim. Sonuç  mükemmel! Günlerdir taptaze duruyorlar.
 
 
Sarı laleler komşumuzun bahçesinden.. ''Komşuda pişer, bize de düşer'' misali balkonda otururken bol bol görüyoruz.

25 Mart 2013 Pazartesi

Mimoza Cenneti

Bizim buralar mimoza cenneti.




Sitede bu ağaç kümesi gibi görüntüler çok fazla.

Uzunca bir süre tomurcuk halindeydiler ama bu hafta tomurcuklar patladı, bu enfes görüntüler ortaya çıktı.





Böyle tek tek olanlar da var.






Bu güzel ağaçlar onlarca kuşa ev sahipliği yapıyorlar. Böylelikle hem görsel hem de işitsel bir şölen oluyor sabahları.



Biz çiçekleri dalında ve ağaçlarda sevenlerdeniz. Ancak, hava raporlarında da duymuşsunuzdur gece burada sık sık fırtına çıkıyor. Yürüyüş yolunda koca bir mimoza dalı kırılmış. Biz de kuruyup gidecek diye çiçeklerinin bir bölümünü alıp vazoya koyduk.

Hepinize bol yeşillikli ve bol çiçekli bir dünya diliyorum. Sevgiler, selamlar Begonvilli Ev'den.

23 Mart 2013 Cumartesi

İyi Pazarlar!

Bu sabah, Oktay Akbal'ın bir yazısını paylaşmak  geldi içimden; yaşamın  ta kendisi, özden  tümcelerini okuyunca.. Mutlu pazarlar dostlar! Yaşamınızın her anı değerli ve güzel olsun..

Bir Yaşlı Adam Anlatıyor

Yaşlılık bir çeşit hastalıktır. Bakımı zordur. Öyle ilaçla düzeltilmez. Yaşarsan çekeceksin. Yıl yıl zaman geçecek sen farkında olmadan. Bir bakmışsın gerçekten ihtiyar olmuşsun.
İhtiyarlık tam bana göre... Bakmayın içimde hâlâ yanan ateşe. Sağlıktan değil o, yaşamaktan. Öyledir, yaşamak da bir türlü hastalık. Tedavisi ne bilemezsin. Uzmanlar gelse bilemez. Çünkü kitaplarda yoktur. Okumakla, kitaplar bitirmekle de çözemezsin.
En yakınların bıkıp usanmasın diye masallar uydurursun. Ben çok iyiyim dersin. Bir avuntu mu? Olsun, ne çıkar senin bir gün, bir gece daha soluk almana, uyumana, uyunmana, yani yaşamana yaradığı sürece...
Örneğin bugün tatil günü. Bir aydınlık gün. Çoğunlukla öğrencilikte işe yarar. Ah bir pazar gelsin diye okul defterlerini kitaplarını elinin tersiyle bir yana ittiğin günler. Ama ben pazarları hiç sevmediğimi, nedense ilk gençlik günlerinde yazmışım. Hatta nefretimi, öfkemi de... Neden, pazar günleri bir üzüntü mü anımsatıyor? Bir yakınımın artık yaşamda olmayışı mı ya da uzaklarda oluşu mu?..
Bugün pazar... Okullar tatil. Sabah Şehzadebaşı’ndan sırtımda çanta ile yola düşüp Gedikpaşa Yokuşu’nu inmek var. Karda zordur, kayarsın, o kadar ki altına okul çantanı koyar, yokuş aşağı...
Ah o okul sabahları...
Şehzadebaşı’nda yeni doğmuş bebek kedi yavrularını bırakarak ardımda, annemle ya da babamla yola çıkışım. İstemezdim, sevmezdim okulu. Belki de öğretmenlerin sakallarından. Anlamadığım bir şeyler söylerlerdi. Bizler de ikide bir “mon pere” diye seslenirdik onlara. Babam demekti. Fransızcaya küçük yaşta başlamıştım. İlk hocam Ermeni bir matmazeldi. Hiç çalışmazdım, hep kaçardım derslerden. Hemen her şeyden kaçardım, kaçabilirsem. Bu yüzden yazılarımı okuyanlar bana “yaşam kaçağı” adını verdiler. Kaçmak en iyi yoldu. Sıkıntıya gelmemek, hayallerde soluk almaktı işim. O kadarcık şeyle yetinirdik. Yarın ne olacak diye bir korkum yoktu. Bilmem o yaşlarda mı öyle oluyor insan. Ama ben koskoca insandım artık, gençlik korkularımdan sıyrılmak gerekirdi. Olmadı, olmayacak... Böyle gelmişim böyle gideceğim.
Evet bugün pazar. İşte size sıkıntı verecek bir yazı daha. Sizler sağ olun yeter.
24 Mart 2013 - Cumhuriyet

Kemal Atatürk İmzalı Kahve Fincanı


O'nun imzası olan kahve fincanından kahve içmek keyifli olurdu. Atatürk'ün kahve içmeyi sevdiğini okumuştum. Bir porselen markası bunu  değerlendirmek istemiş, bu ürünü piyasaya  sunmuş bile. Bu imzayı ticari amaçla ürünlerde kullanmanın  hukuki boyutlarını bilemiyorum. Umarım bu yolla para kazananlar telif  ücreti ödüyorlardır. Hatta bu ücretin Atatürk'ün kurduğu vakıflara  ödenmesinden yana gönlüm. Hiç bir şeyin düzgün gitmediği bir ülkede bu tür beklentiler çok ütopik olsa da bunlar geçiyor içimden.  Bir de gözden kaçırdıkları  bir detay aklıma geldi. Bildiğim kadarı ile  Rahmetli öz be öz Türk kahvesi severmiş.  Bu fincanlar ise düpe düz espresso fincanı. Daha göze çarpıcı olsun diye tercih edilmiş besbelli.


Her neyse, zarif  fincan takımlarının resimlerini görünce mutlaka almalıyım dedim ve araştırmaya başladım. Bu ürünün  farklı alışveriş sitelerinde farklı fiyatlarla satıldığını gördüm.  Bir de şehirdeki mağazalara  bakayım dedim.  Henüz şehre inemedim.

21 Mart 2013 Perşembe

Dikkat!! Çok Önemli! Bloglara Yorum Tuzağı

Sevgili blog dostları, Yazıma, öncelikle sizlere karşı taşıdığım sorumluluk duygusunun son derece bilincinde olduğumu belirterek başlıyorum. Kötü amaçlı hasta ruhlu insanlar maalesef, çok sevdiğim günceme, ‘’Begonvilli Ev’’ime, yorum yolu ile ‘’zararlı yazılım’’ yerleştirmişler. Benim yaşadıklarımı sizlerin de yaşamasını istemediğim için sizlere bu uyarı yazısı ile sesleniyorum.

Ben birkaç yıl önce kitap tanıtımı ve sanatsal eğilimlerim sonucu edindiğim bilgileri, izlenimleri paylaşmak amacı ile bu günceye başladım. Bir de baktım ki, hobilerim, hayvan sevgim, doğa sevgim de harmanlandı ve kendiliğinden böyle bir konsept ortaya çıktı. Bir yazar için kitaplarının manevi değeri ne ise benim için de bloğum aynı önemi taşır hale geldi. Siz sevgili blogdaşlarımı tanıdım.

 Emeğe ve iyi niyetli paylaşımlara kimler, hangi düşmanca duygularla saldırabiliyor, amaçları nedir? hala anlamış değilim. Günlerdir uğraşıyorum dostlar. Teknik konulardan fazla anlamasam da başvuru ve yardım alma yollarını biliyorum. Şimdi, yaşadıklarımı olabildiğince özet olarak sizlerle paylaşacağım. Araştırmalarım sırasında bu sorunu yaşayan daha pek çok blog sayfası olduğunu da öğrendim. Bakın neler oluyor:

Benim tek suçum sizden gelen değerli yorumlar arasındaki sabotajcı yorumu bilmeden onaylamam oldu. Görünürde sıradan bir yorum olan ‘’Servis‘’ adı altındaki yorumda, güzel paylaşımlarım için kutluyorlar ve ‘’başarılarınızın devamını dileriz’’ diye devam ediyorlardı.’’Servis’’e tıkladığım zaman karşıma şu an içeriğini tam olarak anımsamadığım ciddi suratlı ps ile ilgili tuhaf bir site çıktı. Ama ben boş bulunup yorumu onaylamıştım. Sorun baş gösterip derinlemesine araştırınca, ‘’Servis’in başka suç ortakları da olduğu ve ‘’Sizinİcin’’  adı altında ‘’başarılar dileriz’’ den ibaret yorumla sabote edici yazılım yerleştirildiği ortaya çıktı. Eğer ben teknik sorunlar yaşayıp tarayıcımı değiştirmeseydim hala bloğuma zararlı yazılım yerleştirildiğini bilmeyecektim. Çünkü önceki tarayıcım sorunu belirtmiyordu. Yeni tarayıcıyı kullanarak sayfama girmek istediğimde uyarı yazısı çıkınca durumu anladım. Derhal yazı ve yorum yazmayı kestim. Hem bloğumu kurtarmak, hem de aynı durumu sizlerin de  yaşamamanız için zorlu bir sürece girdim.

Şimdi bu durumu hiç yaşamamak için ve eğer bu şanssızlığı yaşamışsanız da kurtulmak için ne yapılması(yapılmamamsı)gerektiğini anlatacağım:

Öncelikle gelen yorumlarınızı onaylama aşamasında çok dikkatli olun. ‘’Servis’’, Sizinİcin’’ adı altında yollanan yorumları açmadan derhal silin. ‘’Adsız’’ başlığı altındaki yorumların çoğu masum ama bu şekilde de zararlı yazılım yerleştirilebiliyormuş. En ufak bir şüpheniz olursa bu yorumları da reddedin. Özellikle yazılarınızı ve paylaşımlarınızı metheden, hayranlıklarını dile getiren tanımadığınız kişilerden gelen yorumlara asla itibar etmeyin. Eğer benim durumuma düştüyseniz de yorum geçmişinizi titizlikle tarayıp bu yorumları silmekle kalmayın, sonsuza dek kaldırılsın mı? Sorusuna ‘’evet’’ deyin. Blog ana sayfanızda bulunan gadget ekleme yolu ile eklediğiniz tüm resim, animasyon, müzik eklentilerini de kaldırmanız öneriliyor.Çünkü zararlı yazılım içeren kodlar buralara yerleştiriliyormuş. Ben bunun mantığını anlamasam da denileni yaptım. Ve tabii ki gerçek uzmanlardan yani profesyonel teknisyenlerden, proğramcılardan vs yardım alın. Bloğunuza gelen yorumlar mail adresinize de geliyorsa bu maili spam olarak işaretleyin!

Tüm bunlardan sonra bloğunuz için Google’dan yeniden değerlendirme isteyin.

 https://www.google.com/webmasters/tools/reconsideration?hl=tr   Bu linkteki sayfa sizin yeniden değerlendirme isteğiniz için yapılandırılmıştır. Açılan form sayfasına kısaca sorununuzla ilgili yeniden değerlendirme isteğinizi yazın. İşte böyle dostlar. Emek ürününüz, duygularınızın, yaşamınız bir parçası olan güncenizin sabote edilmesi korkunç duygular yaşatıyor. Bunları yaşamanızı asla istemiyorum. SON OLARAK BİR KEZ DAHA HATIRLATAYIM; SİZE YAPMACIK SÖZLERLE İLTİFAT EDEN NE OLDUĞU KİM OLDUĞU BELİRSİZ KİŞİLER TARAFINDAN YAZILAN YORUMLARA İTİBAR ETMEYİN!Hepinize sonsuz sevgiler, selamlar..

13 Mart 2013 Çarşamba

Bir Zamanlar ''Elim Sende'' Demiştik!

Yıl 2009..  Blog dünyası ile  yeni tanıştığım zamanlar..  İlgi alanlarıma hitabeden bloglarla tanışıp ilham verici olanları izliyorum ve  derken bir de bakıyorum ki, farkına bile varmadan yeni dostlar ediniyorum.  Blog dünyasında  blog yazarları arasında sımsıcak arkadaşlıklar da olabiliyormuş .  Ardından interaktif  uygulamalar başlıyor.
Örneğin deneyimli bir blogger olarak sevgili  güzel  ve anlamlı bir proje ortaya atıyor. Elimsende Etkinliği adı verilen bu etkinlikte Türkiye'nin dört bir yanından katılımcalar gruplar  oluşturup  birbirlerine kendi özelliklerini ve dünya  görüşlerini yansıtan, çeşitli tekniklerle hazırlanmış el figürleri gönderiyorlar. Ben de bu etkinlikte  yer almıştım. Nasıl zevkli bir çalışma olmuştu anlatamam. O günlerde, bu çalışmalar etkinlik sonuçlanana dek  bloglarda yer almayacak diye karar alınmıştı. Etkinlik sona erince de bu elleri bir pano olarak değerlendirip paylaşmayı düşünmüştüm. Ancak küçük apartman dairemde bu panoyu asabileceğim uygun bir yer olmadığından hep ertelendi.  Şimdi, bu büyük eve taşınınca aklıma geldi. Her bir eli  duygulanarak  inceledim, gözlerim doldu. En kısa zamanda panomu hazırlayıp sizlere buradan göstereceğim.
Ancak bir el vardı ki beni anlatıyordu:
Canım Sibel, bak benim için yaptığın el burada SeSi'nin Son Eli
Ama daha önce benim arkadaşlarıma gönderdiğim elleri görmenizi istiyorum:

Begonvilli Ev'in Elleri

Eveeet, kur'ayı çektim ve, bakın kimlere hangi eller gidiyor:

 
 
 
1 ve 2.Sevgili Sesi'nin ve Sevgili Mineal'in elleri kurraya girmediler.Çünkü onlara önceden söz vermiştim. Mineal'in kanaviçe eli ve ilk çalışmam olan Sibel'e gidecek olan el.
3. Sevgili Beyaz Mendil'e, oyalı elimiz gidiyor. 4.Sevgili Kondor'a kuşlu elimiz gidiyor.
5.Sevgili Dshanmade'e ise şapkalı kızımız gidiyor. Şapka giymeyi sevdiğim için yapmıştım bu deseni.
6. Sevgili Saadet'e 'Adadeniz'e) son biten deniz kızlı el gidiyor. Bu kadar tesadüf olamaz diyorum. Rumuzunda ''deniz ve ada sözcükleri olan birine bu elin çıkması çok hoş oldu bence.
7. Sevgili Yelda'ya siyah eldivenli elimiz gidiyor.
8. Bu da bana çıkan patchwork el. Bir söz vardır ya; ''Elimden gelen budur'' diye. Benim de elimden gelen bu ellerdi. Umarım beğenirsiniz. Antalya'dan sevgiler, selamlar hepinize. Not:Adreslerinizi bekliyorum.



Eğer bu etkinliğin katılımcılarını, detaylarını ve kimlerin hangi çalışmalarla katıldığını merak ettiyseniz, etkinliğe ait  bloğu ziyaret etmenizi öneririm.  http://sesiber-etkinlikgnl.blogspot.com/

Umarım böyle güzel projeler yine olur. Gerçi ellerimdeki rahatsızlıktan dolayı katılabilir miyim bilemiyorum ama izlemek bile keyif verici olacaktır.

12 Mart 2013 Salı

Begonvilli Ev Halleri

Yine kapalı  bir hava ile güne başladık.

 Kahvaltıdan sonra kafamda  günlük işlerin planı, elimde çay fincanı ile sevgili blog yazarı arkadaşlarımın sayfalarında dolaşmaktan  büyük keyif alıyorum.

Rengarenk görsel paylaşımları ile moral verici, yapılan güzel el işleri ile  ilham verici, kitap tanıtımları ile teşvik edici, yemek tarifleri, dekorasyon örnekleri ile  bilgilendirici ve fikir verici pek çok blog var. Emek harcayanlara saygı ve teşekkürler!

Bu günlerde en çok  bahçeler, çiçekler ilgimi çekiyor.


Çuha çiçekleri balkonlara çok yakışıyor. Ben sarı ve kırmızı  olanları tercih ettim.
Çuha çiçeği - Vikipedi


Bu  papatya  kümelerini pazardan aldığımda minicik fidelerdi. Gayet güzel büyüyüp açtılar. Daha da gelişeceklerini umuyorum.


 
Sabah yürüyüşünde  ana yolun kenarında kaldırımda bir yaşam savaşına tanık oldum.  Hemen fotoğrafını çektim.


Kağıtlı keklerimin tarifini buradan  aldım:Lemon-Filled Lemon Cupcakes - Playing House
Eşim diyet  yaptığı için kremasız oldu bizim kekler:)